Mehmet SILAY
YAĞMUR BEKLEYEN ŞEHİR “BUSRA”
Nurullah Genç roman yazarı, hikayeci, bilimsel eserler veren bir akademisyen olabilir. Fakat onu takip eden ve severek okuyan kitlelerin yüreğinde o bir YAĞMUR şairidir.
Yıllar önce Ankara’dan iki otobüsle Suriye gezisine çıkmıştık.
Doyamadığımız Halep’den sonra MUARRA’da islam tarihinin ikinci Ömeri olarak tanınan 5. Emevi Halifesi Ömer Bin Abdulaziz’i ziyaret ettik.
1980’de Hama’da yaşanan ikinci Kerbela şehitlerine Fatihalar gönderdik.
Humus’da Seyfullah Halid Bin Velid’le kucaklaştık. Meryem anamız ile çocukluğunda Hz. İsa efendimizin Mısır dönüşü bir süre kaldığı ve yalnız Aramice konuşulan Ma’lüle köyüne uğradık.
Şam’daki ilim ve maneviyat zenginliğini sayfalara sığdıramadık.
İttihadı İslamın kurucusu ve Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyübi bizim için cazibe merkezi idi. Nureddin Mahmud Zengi, Mahzun Padişah Sultan Vahdeddin Han, İbni Arabi, Mevlana Halid’i Bağdadi, Suk-u Hamidiye’de Ebu Hureyre makamı, Babu Sagir’de Sermüezzin Bilali Habeşi, ehli beytten Sitti Zeynep, Sitti Rukayye ve Peygamber efendimizin Kerbeladan getirilen zevceleri, Farabi ve eser sahibi ilim adamlarını dilimizden dökülen rahmet ve minnet duygularıyla ziyaret ettik.
Resulullahın 24 yaşında Hz. Hatice annemizin kervan sorumlusu olarak Şam’da gelip dolaştığı ve ticaret yaptığı mekanları gördük. O zaman Muhammed İbni Abdullahın Nur-u Muhammedi ile gezdiği şimdi çoğu kayısı bahçeleri olan sokakları dolaştık. Fotoğraflar çektik ve notlar aldık.
Ertesi Günde Suriye’de bizim final ziyaretimiz olan Busra şehrindeydik.
Geniş bir meydan Roma’dan kalan hiç yıpranmamış amfitiyatro, ve Osmanlının Hicaz demir yoluna ait bir istasyon binası ve sitemkâr raylar.
Selahaddin Eyyubi 1164 yılında ilk mısır seferi dönüşünde Busra’da birkaç gün dinlenmiş. Busra’da peygamber efendimizin, şehre amcası Ebu Taliple birlikte gelen kervanları beklediği noktayı bulmuş. Buraya bir medrese ve cami yaptırmış. Bir de kadem taşı ile 12 yaşındaki Muhammed Bin Abdullah’ın beklediği noktayı ebedileştirmiş. Bugün dahi bu külliyenin adı dişi devenin çöktüğü yer anlamında (Mabrakun Naka’dır).
Sonra 400 metre ilerde Rahip Bahira’nın manastırına doğru topluca yürüyüşe geçiyoruz.
Kapısı açık 4 duvar ayakta geniş bir manastır. Tavanı yok. İçerden gökyüzü seyrediliyor.
Kapıya yaklaşırken aramızda Zeyrek de gençliğinde dergâh eğitimi alan Recai Kutan ağabeyimiz konuşuyor. “Durun diyor”! Peygamber efendimiz kâinata gönderilen bir rahmettir! Size genç şairlerden gönlümüze ve düşüncelerimize tercüman olan Nurullah Genç’in şiirinden bir bölüm okuyacağım. Çünkü fahri kâinatı çocukluğunda iken gören ve tesbit eden bir insan yaşamış burada. Yağmur efendimizi temsil ediyor.”
Susuyoruz Recai Kutan ağabeyimiz başlıyor şiire.
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım,
Bahira’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım,
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım,
Sana hicret eden bir Kureyş’de ben olsaydım,
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım…
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım…
Şiir bittiğinde gözlerimiz dolmuştu. Çünkü bu şiir Resullulahın hasretiyle okunmuştu.
Şair Nurullah Genç’i bu gün Erzurum’dan Busra’ya ve Bahira Manastırına taşıyan Recai Abiye teşekkür ediyorduk.
Kaynak: SILAY Mehmet, “Yağmur Bekleyen Şehir ‘Busra’”, (Ed. Hüseyin UZEL), Konuştuğumuz Dile Serenat 5 – “Vahamıza Yağmur Çağıran Şair / Nurullah Genç”, Türmatsan, 2018, s.15-17.