Ahmet Turan KARAKAŞ
HAYATIMIN DÖNÜM NOKTASI: YAVUZ BÜLENT BÂKİLER
1970’li yıllar… Ekonominin çok da iyi olmadığı yokluğun kol gezdiği, bırakın engelli insanları sağlam insanların dahi iş bulamadığı o bunalımlı yıllar…
Ben iki gözümü de henüz bir yaşıma girmeden kaybetmiş âmâ bir halk şairiydim. Küçüklüğümden beri destan yazar onu da ezgiyle söyler para kazanırdım. Trenlerde, pazarlarda, çarşılarda, halkın kalabalık bulunduğu her yerde. Bu şekilde Türkiye’de gitmediğim ilin sayısı üçü geçmez. Karış karış bilirdim ülkenin bütün topraklarını. Rabbim gözlerimi almış ama hamdolsun ki müthiş bir zekâ vermişti. Bir kere gittiğim yeri asla unutmazdım. Yalnız artık bu destancılık işi para etmez olmuştu. İnsanlar müziği radyolardan dinler hale gelmişti. Geçim sıkıntısı artık beni çok zorluyordu. Bir âmâ olarak başkaları gibi dilenmeyi de asla istemiyordum. Çünkü ben on yaşımdan beri çalışarak para kazanmıştım.
Yıl 1972 olmuş. “Sakatlar işe alınacak.” diye bir kanun çıkarılmıştı. Hatta tarih olarak da hatırlıyorum: “10.09.1972” O dönem yanlış hatırlamıyorsam Süleyman DEMİREL başbakan. Bu kanunun yürürlüğe girdiğini duyunca ben artık kamu kurumlarının kapılarını çalmaya başladım. İlk gittiğim kurum o zamanki adıyla “YSE” oldu. Müdürle konuşma imkânı bulmuştum fakat ismini de çok iyi hatırlıyorum: “Timuçin TURAN” bana göre işin olmadığını, bu işletmenin kamyonlu, garajlı bir işletme olduğunu söyleyerek beni gönderdi. Bundan sonra yine de umudumu yitirmedim, başvurularıma devam ettim. Hatta başvurmadığım yer kalmadı diyebilirim. Öyle ki ne milletvekilleri kaldı, ne parti binaları. Yok, yok, yok… Hiç umut yok. Büyük Millet Meclisi dilekçe komisyonuna dahi dilekçe yazdım. Dilekçem biraz sitemliydi. “Üç kız çocuğum, bir de ortopedik eşim var. Ben de iki gözü görmeyen ama bir vatandaşım. Başvurmadığım kapı kalmadı iş için son çare size bildirmek istedim durumumu. Allah aşkına söyleyin işe alınmam için komünizmin gelmesini mi bekleyeyim ki bir ekmek parası kazanabileyim. Ben dilenci bir âmâ değilim, bunu hiçbir zaman yapmadım. Bundan sonra da hiç niyetim yok.” şeklinde bir dilekçeydi. Komisyondan bana gelen cevapta “Komünizm beklentinden dolayı sekiz yıl ceza alabilirdin. Fakat âmâ olduğundan dolayı seni affettik.” deniyordu. Hâlbuki bu bir beklenti değil sitemdi.
Artık çaresizdim. Destan da satamıyordum. Radyonun yaygınlaşması bizim işimizi tamamen bitirmişti. Sadece Rabbime yalvarıyordum: “Çocuklarıma bir rızık kapısı…” diye. Böyle dualarla günümü geçirirken (Tabi yine de destan satmaya devam ediyorum boş da durmuyorum.) yakın komşularımdan biri Ziraat Odası Başkanının yanına gitmesi gerektiğini, bir traktör alacağını söyledi. Neden benimle gitmek istiyor? Çünkü Ziraat Odası Başkanı annemin köyündendi, hani dayı sayılırdı ne de olsa. Eskiden akrabalık ilişkileri sadece öz dayıdan amcadan ibaret değildi. Uzaktan akrabalarla da bağ devam ederdi. İnsanlar birbirine daha yakındı. Sahiplenme duygusu daha fazlaydı. Neyse birlikte Ziraat Odası’na gittik ama ortam o kadar kalabalıktı ki iğne atsan yere düşmez. Kapıya yakın bir yerde zar zor bir yer bulduk. Biraz sonra içeri biri girdi. “Buyurun başkan, buyur başkan!” sözleriyle sevgi ve saygıyla karşılanan biri olduğu anlaşılıyordu. Yakından birine: “Bu gelen kim ki?” diye sordum merakla. “Adalet Partisi İl Başkanı Bülent Yavuz Bakiler” dediler.
Tabi bu ismi ilk defa duyuyorum. Yavuz Bülent Bey bu arada “Hurafeler” kitabı yazıyormuş. Bu konu hakkında çalışma ve derleme yapıyormuş. Orada bulunan kırk, elli kişi içerisinde hurafelerle ilgili bilgi veren olmadı. Hemen ben uzaktan bağırdım: “Ben bu konuda bilgi verebilirim.” diye. Yavuz Bey,” O adamı bana getirin bakayım.” dedi. Bildiğim hurafeleri anlattım tabi. Ben bu arada bir fırsat olduğunu düşünerek halimi ahvalimi anlattım. O kadar üzülmüş o kadar kederlenmiştim ki hem ağladım hem anlattım. Yavuz Bey de benimle birlikte ağladı. O anı hatırladığım her seferinde yine gözyaşlarımı tutamam. ”Yarın saat 12,00 ‘de mutlaka yazıhaneme gel. Yazıhanemi biliyor musun?” dedi. “Bulurum efendim, bulurum.” dedim tabi büyük bir sevinçle. ”Hadi bakayım nasıl bulacaksın!” diye de bana nazire yaptı. Ertesi gün belediye sitesinin içinde tek başıma yazıhaneyi buldum. Tabi yine orası da çok kalabalık. Benim gibi onlarca insan derdini anlatmaya çareler bulmaya gelmiş.
“Arkadaşlar lütfen burayı boşaltın, hepinizi saat ikide dinleyeceğim. Lütfen bana izin verin.” dedi. Benimle iki saat konuştu. Bütün geçmişimi, aile durumumu, sıkıntılarımı dinledi. Hatta hiç unutmam yemek ısmarladı, Karnımı doyurdu. Böyle görüşmelerimiz devam etti. Sonunda dediki: ”Turan Efendi ya seni fabrikaya veririm ya da bu avukatlık cübbesini fabrikanın önünde yırtarım. Allah’ın izniyle bu ikisinden biri gerçekleşecek.” Benim kartım şimdiki adı TUDEMŞAŞ olan vagon fabrikasına çıkmıştı. Fabrikaya gittim orası da bana zorluk çıkardı, Kabul etmek istemedi. Tekrar Yavuz Bey’e gelerek durumu anlattım. O zamanki DDY Genel Müdürü “Ahmet Yardımcı”yı telefonla aradı.
Ona benimle ilgili birtakım bilgileri aktardı. ”Turan Efendi’nin bu fabrikaya alınmasını can-ı gönülden istiyorum, sizden rica ediyorum, hatta bu işin olmasını kesinlikle istiyorum.” dedi. Tabi birçok badireden sonra, birçok görüşmeden sonra Sayın Yavuz Bülent abim beni işe kabul ettirdi. “Yarın işbaşı ediyorum.” diye yanına gittiğimde sevinerek bana sarıldı. ” Allah’a şükürler olsun. Yalnız işe gitmeden mutlaka bana uğra!” dedi. Sabahleyin yanına gittim, beni baştan aşağı yeni elbiselerle giydirdi. Ayakkabımın bağını bile bağladı. “Şimdi git işe Turan Efendi, seni dilenci gibi görmesinler. Ben seni tanıyorum ama onlar tanımıyorlar henüz.” dedi. İşe başlamamın üçüncü günü beni ziyarete geldi, tebrik etti ve kolaylıklar diledi.
Bu olay benim hayatımın dönüm noktası olmuştu. Yavuz Bülent Bakiler bir engellinin hayatına dokunmuştu. Bir ailenin yüzünü güldürmüştü. O gün bugündür daima dualarımda yer almakta. Rabbim ondan bin kere razı olsun
ONUN TARAFINDAN BEĞENİLMEK
Son zamanlardaki bir telefon görüşmemizde hasbıhal arasında kendisine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir şiir yazdığımı söyledim. Zamanı varsa dinlemesini istedim. ”Tabi tabi, Turan Efendi söyle ben dinleyeyim.” dedi. Yazdığım şiiri baştan sona kadar üşenmeden dinledi. ”Çok güzel yazmışsın Turan Efendi ağzına sağlık.” diyerek bana iltifatta bulundu. Böyle büyük, kıymetli bir şairin benim naçizane yazdığım şiiri beğenmesi çok hoşuma gitmişti.
Kendisini çok seviyorum. Allah rızası için çok seviyorum, her namazımda tüm ailesi ve kendisi için dualarımı eksik etmiyorum. Rabbimden uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum. İyi ki böyle insanlar, böyle şairler, böyle yazarlar var. Türk milleti böyle büyük insanlar hep yetiştirmiştir ve bu vatan topraklarında inşallah yetişmeye devam edecektir. Saygılarımı sunuyor, ellerinden öpüyorum.
TAYYİP BEY
Bir zamanlar Osmanlıydık, başıdık.
Çok zalimi sırtımızda taşıdık.
Senin gibi bir lidere aşıktık
Rabbim seni bize verdi Tayyib Bey!
Biliyorum Osmanlının oğlusun
Türkiye’nin gururusun, ulusun
Rabbim seni zalimlerden korusun
Ümmetin duası budur Tayyib Bey!
Alpaslan’ın kılıcından, yayından
Anan Oğuz, baban kayı boyundan
Sultan Hamit Hazretlerinin huyundan
Rabbim sana nasip etmiş Tayyip Bey!
On bir tane Cumhurbaşkanı gördüm
Hepsini sordum, hep sorguladım
Menderes, Özal, Hoca’da durdum
Seni boş deftere yazdım Tayyib Bey!
Denizler altından tüneller açtın
Fakir fukaraya bir sen ulaştın
Okyanuslar gibi kaynadın coştun
Dünyaya duyurdun şanın Tayyip Bey!
Allah seni şerlilerden korusun
Bize gardaş içimizden birisin
Rabbim yardım etsin, hizmet yürüsün
Halk için, Hak için canım Tayyip Bey!
Duran Karakaş’ım bu sözler yetmez.
Yaptığın hizmetin saymakla bitmez.
Yalan dolan ile siyaset gitmez.
Gördük yalancıları reis Tayyip Bey!
(Turan KARAKAŞ’ın telefonda Yavuz Bülent Bakiler’e okuduğu şiir.)
Üstad Yavuz Bülent BAKİLER’in 50 yıllık arkadaşı Turan KARAKAŞ Amca’ya kıymetli arkadaşımız Turgut TAMER’i aracı kılarak ulaştık. Turan Amca’nın Sivas’ta Türkçe öğretmeni olarak çalışan kızı Ümmühan KARAKAŞ’a babasının hatıralarını onun ağzından kaleme alarak Yavuz Bülent BAKİLER hakkında bir hafıza oluşturmamıza katkı sunduğu için ve kadim dostum Turgut TAMER’e bu güzel buluşmaya aracılık ettiği için teşekkür ediyoruz.
Kaynak: KARAKAŞ Ahmet Turan, “Hayatımın Dönüm Noktası: Yavuz Bülent Bâkiler”, (Ed. Hüseyin UZEL), Konuştuğumuz Dile Serenat 8 – “Cihanı Dirilten Turan Cemresi / Yavuz Bülent Bakiler”, Hatay Medya, 2019, s.20-23.