İnci OKUMUŞ: Şiirimizdeki Şahdamar

İnci OKUMUŞ

ŞİİRİMİZDEKİ ŞAHDAMAR

Nesillerimizde emekleri olan bir üstat şairimiz hakkında birkaç kelam etmek vefa borcumuzu ne kadar öder bilemiyorum. Bir güzel vesile olduysa şu an bunu ödev biliyorum.

Yavuz Bülent Bâkiler şiirlerini kıraat ettiğimizde tahsil hayatımızın çok başlarında talebeydik henüz. O’nu Hisar’da neşrettikleri her biri diğerinden soluklu ve her biri istikbalimize yollanan bir mektup gibi olan şiirlerinden tanıyordum. Yavuz Bülent Bâkiler’in; kimi vakit Altay Dağları’ndan kopup gelen, kimi vakit kalemindeki kudretle yüreğimizi Türkistan nakşıyla tazeleyen, hülasa ”o dağlar kadar Müslüman ve Türk olan” ve ”nevruz toylarında ateşler tutuşturan” şahsiyetleriyle daha bir hatıra oluşturuyordum. Bir şiirinde; ”anlayan anladı kim olduğumu” derken, kim olduğunu ne güzel anlatıyordu.

İlk kez rû be rû tanıştığımızda benim de şiir yazdığımı söylediğim vakitlerdi. ”Türkçe’mizin ve şiirimizin millî muhafızı”nın huzurlarına bir şiir dosyasıyla çıkmıştım o demde. Şiir dosyamı kabul ederlerken, hatlarını dün gibi hatırladığım kalın çizgili çerçeveli gözlüklerinin üzerinden bakıp, Türkçemiz sultan Fâtih’i edası ve aynı zamanda müşfik ifadeleriyle beni sarsan o cümleyi kurdular: ”Şiir, tertemiz arı duru Türkçemiz demektir. Güzel Türkçemize ne kadar hâkimsiniz bilemiyorum, şiir dosyanızda yabancı kelimeler bulmam ümit ederim ki!”

Bu muhteşem imtihan karşısında sadece, ‘gayret bizden, tenkit sizdendir efendim” diyebilmiştim. Zaman içinde dostluklar derinleşti. Belli ki, evveli ezelden kaderi yazan yüce kudret, Yavuz Bülent Bâkiler’i, ağabeyimiz ve hemşerimiz olarak bize lütfetmek istemiş olmalı ki, yıllar evvel Azerbaycan’ın Ağdam Köyünden dedesi Muhammed Sâbir Efendi’yi Maraş topraklarına göndermiş, burada metfun kılmıştı. Bu hadiseyi işittiğimde Yavuz Bülent ağabeyin heyecanlarını kuşandığımı söylemeliyim. Yavuz ağabeyin birkaç kere Maraş’ı teşriflerinde merhum dedelerinin yitik mezarı, hep hüzün dolu ve fakat daima umutlu bir sohbetimizin konusu olmuştu. Yakın tanığı olmuştum; ne ince ne hassas ne vefalı bir yüreği vardı Yavuz Bülent ağabeyin. Maraş’a her geldiklerinde kabristanda o bilinmez mezara uğruyor ve gözyaşları içinde dualar ediyordu. Maraş Muhammed Sâbir dedenin de topraklarıydı ve Yavuz ağabeye bir hatıra olarak dede toprağından göndermek nasip olmuştu. Sonrası rabbimizin lütfudur ki dedemizin kabri bulunmuş ve birlikte ziyaret edebilmek kısmet olmuştu. Bu bahis Yavuz Bülent Bâkiler üstadımıza ilgili kurumca verilen fahri hemşerilik beraatı takdimiyle daha bir gönül bağı oluşturmuş ve kendilerini ebeden ağabeyimiz kılmıştır.

Aman dileyeni sevip, öfkemizi yenme denemelerini Yavuz Bülent şiirleriyle yapmaya başladığımızda hayata dair pek çok şeye daha bir heyecan duyuyorduk. Kalemle olan ilk yolculuklarımızda, ”kalem de tuttum çok şükür, kılıç da gül de” diyen yol güzergâhında bizlerde seyreyliyorduk.

Sonraları ”Sevsem gözbebeğim olur ne varsa” diyen mısraının peşine düştüğümüzde göz bebeğimizin ayarları daha bir hassasa ölçekleniyordu. Türkçemizin ses, ahenk ve mânâ güzelliğiyle çağlayan seslenişlerindeki duygu yoğunluğu, tam da bahsolunduğu gibi suların çağlamasına ve bülbül şakımasına benzeyen yanıyla duygu dünyamıza, ”güvercin bakışlı sıcak bir türkü” konduruyordu.

Zengin dilimiz Türkçenin zekâtını, kendilerini okuduğumuzdan itibaren şiirlerinden alarak nasiplenmişliğimiz elbette doğrudur. Yusuf Has Hacip’ten Fuzuli’ye, ”Peygamber soyunca asil” her kim var; O’nun eserleri sayesinde daha bir yürek bağı kurmuşluğumuz da hakikattir.

Mintanına işleyip durduğu minyatürlerden, yastığını süsleyip durduğu Osmanlı ebrularına ve gönül mührünü vurduğu Selçuklu çinisine dek ince sanat eserlerini O’nun şiirleriyle gönül devletimize yine yeni baştan sunmuşluğumuz da vardır.

Türk edebiyat tarihinde Yavuz Bülent ağabey kadar ahenkle taçlanmış, sayıca çoğunlukta ana şiirleri yazabilen bir başka yürek var mıdır bilemiyorum. Sarsıcı heyecanlarla, tüllenmiş inceliklerle ve idrakimizi canlandıran has kurallarla yazdıkları şiirler vesilesiyle gönül ve ruh dünyamıza bedii tefekkürler kazandırmıştır. Şiirlerindeki anne teması, biz annelere bir ana yüreği daha bahşetmeye yeterde artar kanaatindeyim.

Bir kelimesiyle yüz deyimi, atasözünü ve yüreklerimizi canlandırıyor Bâkiler şiirleri. İlmi tespit yapmaya muktedir değilim ve fakat Türkçemizi doğru yazmak ve doğru konuşmak hakkındaki ikazları bizlerin ve her neslin ömür ödevi olmaya layıktır. O’nun Büyük Destan’ını okumayan yolda yarımdır. Şiirlerinde o saf, temiz ve kararlı sevgiyi yaşamayanlarsa, yürekte yarımdır…

Sevgiliye O’nun şiirleriyle; ”gel!” diyen nice yüreklere şahit olunca, dağ başı yalnızlıklarında O’nun şiirleriyle teselli bulan nice canı yaşayıverince, inceden ince yağan yağmurlarla eskisi kadar güzel sevdalara da gidebilir insan diyesim geliyor.

Bir kelime mimarı olarak ”ne olur bir gün beni kapında olsun dinle” diye seslenen Bâkiler usta, aslında bizlere dinlememiz gereken nice güzellikler sunar sevgi ve aşk şiirlerinde… ”Şaşırdım kaldım işte/ bilmem ki nemsin?” dediğinde, şiirleriyle bizim ”ufuk çizgimiz, yanımız yöremiz” olmuştur.

Cebeci İstasyonunda kim bilir kaç kişi bu şiir hatrına ıslanmış ve ağlamıştır. Sen sen sen şiiriyle kim bilir kaç kişi ”yayla dumanı gibi her akşam gözlerine dolacak” olan o sevgiliyi aramaya koyulmuştur. Sivas’ta yoksul çocuklar şiiriyle, kaderin ince sızısındaki çocukları bağrına basan kim bilir kaç insanlığını hatırlamış insana vesile olmuştur?

Duam ve temennim o’dur ki; ”bir yağmur gibi mübarek çocuklarımız” O’nun şiirleri ve eserleriyle büyüsünler. Türkçemizin ana sütü saflık ve güzelliklerinde olan şiirlerini aynı lezzette yudumlasınlar. Üsküp’ten Kosova’ya ömür seferini ödev bilsinler.

Yavuz Bülent ağabey, kendilerinin sözlerinden mülhem şiirimizde bir şahdamardır. Eserlerini kuşanmak demek, milletçe, memleketçe, yürekçe, insanca ve aşkça yaşamak için uzun ve saadetli bir ömre talip olmak demektir.

Bu vesileyle dokuz evliya gücüne talip yürüyüşleriyle milletimize ve memleketimize dair sadakatlerine selam ve dualarımızı sunarak hemşerimiz Yavuz Bülent ağabeyimize sıhhatli ve uzun bir ömür diliyorum.

Kaynak: OKUMUŞ İnci, “Şiirimizdeki Şahdamar”, (Ed. Hüseyin UZEL), Konuştuğumuz Dile Serenat 8 – “Cihanı Dirilten Turan Cemresi / Yavuz Bülent Bakiler”, Hatay Medya, 2019, s.10-12.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir