Yaşar BAYAR: Yavuz Bülent Bâkiler İçin Kırk Tenha Dikkat

Yaşar BAYAR

YAVUZ BÜLENT BÂKİLER İÇİN KIRK TENHA DİKKAT

1. Yavuz Bülent Bâkiler’i anlatmak kolay değildir. Bunun sebebini, onu anlamanın zorluğunda aramak icap eder. Biliyorum ki her cümlem, sathî kalacak; değerlendirmelerim en azından eksik olacaktır.

2. Dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren okul çağına kadar dindar bir ailenin evladınâ hazırlayabileceği bütün imkânlardan âzami derecede istifade etmişti. Okul çağı ve gençliği yine millî ve manevî muhitler içinde ve aynı duygularla beslenerek geçti. Sağlam bir tohumun kuvvetli bir toprakta çok iyi bir çiftçinin itinasıyla yetiştiği gibi yetişti. Onun aile, cemiyet ve insanlık basamaklarından geçerek sonsuza erişmesinde istinat ettiği bu sağlam terbiye zemininin çok tesiri olmuştur.

3. Vakarına çok düşkündür. Bunu ondaki tarih şuuruna bağlamak zannederim yanlış olmaz. Büyük bir milletin ahfadı olduğunu hiçbir zaman unutmamıştır. Tarihin en karanlık günlerinde bile, bu vakarla ayakta kalabilmiş, kavgayı bırakmamıştır. Geçmiş, bunun misalleriyle doludur. Şiirlerinde çizilen Anadolu haritasını salt bir coğrafya olarak değerlendirmek mümkün değildir. Bunları burada tekrarlamak işgüzarlık olacaktır. Herkes O’nun bir eli Orta Asya’da, bir eli ise Balkanlar’da, yeryüzünü bir hilal gibi kuşattığını çok iyi bilmektedir.

4. Yavuz Bülent Bâkiler, bazen vefâlı bir vatan evlâdı, bazen düşünce buudlu bir hareket insanı, bazen bir ilim âşığı, bazen dâhi bir sanatkâr, bazen bir devlet adamı, bazen de bunların hepsidir. İşte hakikati arama ve ifade etme faaliyetinde orijinal ve kaliteli kişiliğiyle Anadolu’nun bu öz çocuğu, özüyle ve zâtî husûsiyetleriyle her zaman kendini hissettiren ve gönüllerde yaşamasını bilen bir şahsiyet olarak boy göstermeye başlamıştı.

5. Milletimizin hususiyetleri Bâkiler’in şahsında birçok yönüyle tecellisini bulmuştur. Bâkiler’in karakterini, tavrını, hislerini geçmişte olduğu gibi bugün de milletimizin kıymet hükümleri tespit etmektedir. Bu noktada o tarihin getirdiği mirası çarçur etmemiş, bu mirasın kadrini ve kıymetini bilmiştir. Davranışındaki temel ölçüler, İslam inancı ve Türk töresidir.

6.O, duygudan düşünceye, ondan da pratik hayatın hemen her faslına uzanan çizgide, hep nizam soluklamış; yapma ve inşâ etme duygusuyla eserler vermiştir. Şiir: Yalnızlık, Duvak, Seninle, Harman, Bir Gün Baksam Ki Gelmişsin, Sen Sen Sen. Gezi: Üsküp’ten Kosova’ya, Türkistan Türkistan. İnceleme: Şiirimizde Ana, Sivas’a Şiir, Âşık Veysel, Elçibey, Mehmet Akif’te Çağdaş Türkiye İdeali, Sözün Doğrusu 1-2, Sevgi Mektupları, Gidenlerin Ardından, Arif Nihat Asya İhtişamı. Anı: Unutamadıklarım, Gönlümdekiler ve Ötekiler Hatırladıklarım.

7. Şiirinin, aşkın poetikası, geleneksel formu, metafizik muhtevası ve entelektüel derinliği; sanatının üstün soyutlama gücü, mistik imaj orijinalitesi karşısında; jakoben aydınlardan, mukallit çapsız şairlere kadar herkes, karşısında şapka çıkarmak zorunda kalmıştır.

8. Sanki bin yıl yaşamış kadar anıları olan, bir kaderin içine birçok alınyazısını sığdıran, yüzünüze kavislerin ordusunu sıkıştıran, sanki vücudunuzu örten derisinde ne kadar gözenek varsa, hepsinde birer deniz saklayan; tepeden tırnağa dehliz kesilmiş bir şair. Tabiata, ruha, varoluşa yöneltilmiş bir soru. Kelimeleri dehâ ağacına çevirip şiire eken, sonra onları kafasıyla sulayan, hayatıyla kesip budayan anlam bahçıvanı. Beden biçimi almış bir acı. Mısralarıyla fiziğe baskın yapıp öteleri tutuklayan şair, cümlelerin karşısında bir orkestra şefi, bir söz virtüözü.

9. Bâkiler’in mensubu olduğu düşünceye bağlananlar bu toprağın çocukları oldular. Sabırla feragatle aşk bayrağını omuzlarından indirmediler.

10. Görünüşündeki inandırıcılığı, anlayışındaki derinliği, görüşlerindeki inceliği, ihâtasındaki genişliği, tespitlerindeki sağlamlığı, öğrenme aşkı, öğretme istidâdı ve uhdesine aldığı her şeyin üstesinden gelebilme yeteneğiyle (istemediği halde) dikkatleri üzerinde toplayan, sevilen, sayılan, gözdeleşen, dolayısıyla da milyonları her zaman peşinden sürükleyen bir seviye insanıdır.

11. Uygarlığımızı; yapma çiçeklerden ve sahte çimden, klima sistemleri ve floresan ışıklardan, açılmayan pencerelerden ve hiç susmayan fon müziğinden, yağmurun yağıp yağmaladığını anlayamadığımız günlerden, gökyüzünün hep aydınlık olduğu gecelerden, walkman ve watchmenden, eğlencenin ördüğü kozalardan, mikrodalga fırından pişirilen dondurulmuş yiyeceklerden, kafein, uyuşturucu ve sanrıları harekete geçen uyuşuk yüreklerden oluşan sahte bir dünya üzerine kuranlara, irade ve mantık mekiğini rahat kullanmasını bilen ve kendi ruh ve mânâ kanaviçelerimize göre bize yeni yeni dantelalar ören bir hamle insanıdır.

12. Globalleşen dünyanın emoji’lerle, caps’lerle ve gif’lerle yeniden hiyerogliflere dönüşünün arifesinde, son bir teneffüs gibi çıktı ortaya. Gündelik hayatın hengâmesinden uzak, mağrur şekilde bir köşede duran, popüler mecralar vasıtasıyla derdest edilen güzel kelimeleri, yeniden tedâvüle sokmaya niyetlendi hep.

13. Öz değerlerine yabancılaşan, kendi kültüründen uzaklaşan ve söz konusu değerlere düşmanca veya istihza ile yaklaşan bir kişinin aydın/münevver olarak görülemeyeceğinde şüphe yoktur. Bâkiler’in “Anadolu Gerçeği” adlı şiiri gibi, kendi değerlerine yabancılaşmış kimselerle ortak yanlarının olup olmadığını sorgulayan bir tutum içindedir.

14. Bizim yazarımız, mutlaka ” idealist” olmak zorundadır. Yazar, çile çekmek, hesap vermek ve çilekeş Anadolu insanının şahsında mazlumların sesini haykırmak zorundadır. Her ne kadar, ‘düşman kavî, tâli zebûn’ ise de, Yavuz Bülent Bâkiler, kâğıttan kahramanları yakıp kül etmiş; eserlerinde estirdiği millî ve esenlik rüzgârıyla, yabansı ve yapay sisleri dağıtmış ve yiğitçe höykürmüştür.

15. Geniş Türkistan coğrafyasında Azerbaycan’ın Bâkiler için ayrı bir önem taşıdığını söyleyebiliriz. Şairin aile köklerinin Azerbaycan’a dayanıyor olması, o topraklara ayrı bir önem ve değer katmaktadır. “Unuttuğumuz İnsanlar” adlı şiirinin bir bölümünde Bâkiler, doğum yerinin bugün sınırlarımız içinde olmayan topraklar olduğuna işaret eder ve orada ölmek arzusunu taşıdığını dile getirir.

16. Çevresine asla kayıtsız kalmaz. Kendi dünyasının dar sınırları içinde oturmaz. Cemiyetin dertleri, kendi dertleridir. Bu anlayış yardımlaşmayı bir vazife olarak telakki etmesini temin eder. Cemiyetin inanışlarına törelere ters düşen her tutumun karşısına dikilmesine vesile olur.

17. Yol boyunca işaret lâmbalarını izleyip, bu aldanışlar dünyasında daha fazla oyalanmamıştır.

18.”Büyük Destan” adlı şiirinde Bâkiler, Altay Dağları’ndan ve Göktürklerden başlayarak sözü Mustafa Kemal’e ve Cumhuriyet’e getirir. 29 Ekim 1998 tarihinde kaleme aldığı bu şiirinde Bâkiler, geniş bir perspektifle Türk milletinin tanımını yapmaktadır. Öyle ki bu tanımına milliyeti, dinî inancı, Türk boylarının bir oluşunu, Türklerin devlet geleneğini, edebî ve tarihî şahsiyetleri dâhil etmektedir.

19. Sade ve rahat bir dile sahiptir. Herkes tarafından anlaşılması çok kolaydır.

20. Yavuz Bülent Bâkiler’in şiirlerinde doğduğu şehir olan Sivas, önemli bir yere sahiptir. Şair, Sivas’ı anlatırken sadece bir şehri tasvir etmekle kalmaz, o; şehri kendi içinde yaşar, yüreğinde yaşatır. “Sivas bildiğimiz gibi bizim halk şiirimizin harman olduğu büyük şehirlerden biridir. Benim çocukluk yıllarımda halk şairleri birkaç kuruş karşılığında Sivas’ta sokak sokak dolaşarak çalıp söylerlerdi, biz de onların peşine takılırdık ve bu türkülerle annemin masalları arasın da büyük bir yakınlık duyardım ve şiire daha çok ilgi duymaya başladım. ” diyerek şiirin ilk ilhamlarını Sivas’tan aldığını söyler.

21. Bir milletin kültürünü, geleneğini, hayat felsefesini anlayabilmek için öncelikle o milletin inşâ ettiği şehirlerine bakmak gerekmektedir. Yavuz Bülent Bâkiler’in şehirleri insanlar gibidir; onların da hafızası, çehresi (siluetleri) rengi ve kokusu vardır.

22. Meriç’in ihtişamını, Mostar’ın tevazuunu sadece turist yabancılığıyla seyretmedi, dün ile bugüne köprü kurdu. Taşlarımızı, harflerimizi ve harekelerimizi, seslerimizi ve evlerimizi karşıda bırakanlarla, alıp bir tekini bile bu zamana geçirmeyenleri hep ifşâ etti.

23. “Türkistan Türkistan” isimli eserinde: ‘Cuma, Türkiye’ de en çok bizim “mertebeli evlerde” (apartmanlarda) oturmamıza şaşıyordu. Ona göre “Türk’ün evi düz ayah olmalı” ve “Mutlaka bir bahçe içinde bulunmalıydı. Bahçesiz evin çıplak kadından farkı yoktu…” diyordu. “Eserlerinde; klonlanmış evleri ve yaşadığımız bütün mekânları aynı paranteze alıp sokağa çıkmamızı öğütledi. Bizden olmayan başkaları tarafından hazırlanıp paketlenmiş ve önümüze servis edilmiş hayat modellerini, yaşama kılavuzlarını alıp balkondan atmamız gerektiğini ifâde etti.

24. Anadolu insanının yoksulluğunu, zorlu tabiat şartlarıyla mücadelesini ve çaresizliğini en iyi duyan ve koklayan, sefalet, dert, elem ve keder kaynağı olan sosyoekonomik durumun hazin taraflarını içli bir ifade ile bize anlatan yegâne şair ve edibimiz hiç şüphe yok ki, Yavuz Bülent Bâkiler’dir.

25. Bu zaviyeden bakılınca Yavuz Bülent Bâkiler’e bir Anadolu gerçeği şairi ve bütün bunların üstünde asîl ve temiz ruhlu bir vatan şairi gözü ile bakılabilir.

26. Her sohbetinde ruhlarımızın burgacına ecnebi terzilerin biçtiği kılıfların yırtılmasını söylerdi.

27. Şairin lirik mısraları üzerinde biraz durulunca, görülür ki; derin bir aşkla, temiz bir visali iştiyakla arzulayan bir kalbin yanık bir hali vardır.

28. Yavuz Bülent Bâkiler hukukçu kimliğiyle de, solmaz, pörsümez doğrunun koruma nöbetçisi, ölümsüz gerçeğin gönüllü bekçisidir. Yalanın, sahtenin, yanlışın ise affetmez, beraat vermez yargıcıdır.

29. Hiçbir zaman şiirini dizginleyip bir kalıba sokmaz. Nitekim kendine has, müstesna kabiliyeti ve edebî duygusu ile realitelere sadık kalan şiirlerinin birinde: “Yüzyıllardım beridir Altaylardan Tuna’ya/Bizim türkülerimizdir söylenen/Konuşulan dil, bizim dilimizdir…” Mısralarını söylerken, iç âleminden sızan büyük ve tarihî bir duygunun oluşturduğu bir atmosfer altında inler.

30. ‘Vatan, bayrak, millet sevgisi şaşmaz rehberi oldu.’ diyor Deliorman. Bu yüzden de nice namertliklerle mücadele etmek mecburiyetinde kaldı. Ama hep dimdik durdu hiç eğilmedi. Şairdir, ediptir, fakat aynı zamanda hatiptir Yavuz Bülent Bâkiler. Güzel Türkçemizin kararlı, ısrarlı, bilgili savunucusudur. Çocuklarım ilerde, ‘Babamız Yavuz Bülent Bakiler adına Kültür Bakanlığı ile Sivas Valiliği’nin ortaklaşa düzenlediği şiir yarışmasının birincilik ödülünü onun elinden alması’ ile gurur duyarlarsa, ruhumun bundan hoşnut olacağına eminim.

31. Eserlerinde kendi hakkı olduğu kadar, içimize sinmiş saklı ve gök ekini kahramanlarının da haklarını vermeye, helal ettirmeye çabaladı durdu.

32. Istırap, keder, ayrılık gibi kelimelerle, gözyaşlarından örülmüş olan kimi mısraları bize; aziz ecdadımızın tarihinin uzun ve sonsuz yollarını hatırlatır.

33. Eserlerinde milletin manevî yaralarını birer birer teşhis ederek tedavi yollarını göstermiş, milletimizin bugün ki medeniyet seviyesine erişebilmesi için yapılması lazım gelen hususları işaret etmiştir.

34. Yavuz Bülent Bâkiler, yalnız kalbi ile kafası arasında âhenk kurmakla kalmayan, aynı zamanda inandığı prensiplere tam bir bağlılık gösteren, hareket ve davranışlarını inançlarına uygun olarak yerine getiren sağlam bir karakterin sahibi olarak karşımıza çıkmaktadır.

35. Bugün, kendini edebî, siyasî ve devlet yönetimi alanında ifade etmek isteyenler için değil, bu eylemi gelecekte sürdürmek isteyenler için de bir kutup yıldızı olmaya devam edecektir.

36. Yavuz Bülent Bâkiler, mâzinin iman ve ruh mirasına şuurlu bir şekilde sahipti.

37. Temsil ettiğin ideale göre, bilgi adına ortaya atılan ilimlerin kıymeti, insanı hakikate ulaştırmada rehberliği ölçüsündedir ve yine, varlık, eşya ve insan gerçeğini anlamamıza yardım etmeyen malûmatın ve hele, pratik yararı olmayan nazarî bilgilerin hiç mi hiç önemi yoktur.

38. Sisli dumanlı dönemlerde, yamaçlarında açan her çiçek için ayrı bir şehrâyin tertip edip, ufkunda beliren her yalancı kıvılcım ve şerâreyi ışık kaynağı diye alkışlayanları uyarmayı ihmal etmedi.

39. Ve Osman’ın rüyâ çınarı –yeniden- dal budak salsın istiyor Şair. Tuna’nın dalgalarıyla söyleşen dilber, Fergana’da düşünen yiğide “Hû” larla seslensin istiyor. Yakut değil, yakut ışıltılı yarınlara yürüsün diyor Muhammed’in ordusu!..

40. Yavuz Bülent Bâkiler’in sesini duymazlıktan gelemeyiz. Bu ses çınladıkça kulaklarımızda aynı toprakların çocukları olduğumuzu hatırlayacağız. Bu ses çınladıkça kulaklarımızda bu topraklarda duyulan her hıçkırığın kendi hıçkırığımız olduğunu anlayacağız. Bu ses çınladıkça kulaklarımızda yaralarımızı saracağız. Bu ses çınladıkça kulaklarımızda ayaklarımızın altındaki zemin, gücünü ve bereketini katacak hayatımıza. Başaklar ırmaklar gibi dalgalanarak akacak ekmeğimize. Rüzgârlar gemilerimizi yüzdürmeyecek, uçuracak. Yavuz Bülent Bâkiler’in sesi’dir bu. Şairin sesi, şiirin sesi…

Kaynak: BAYAR Yaşar, “Yavuz Bülent Bâkiler İçin Kırk Tenha Dikkat”, (Ed. Hüseyin UZEL), Konuştuğumuz Dile Serenat 8 – “Cihanı Dirilten Turan Cemresi / Yavuz Bülent Bakiler”, Hatay Medya, 2019, s.35-40.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir